27.03.2012

Color of Life - Hayatin Rengi...

Cat tired off eating Tuna, Karakoy
Sunset and the Tea-man, Kadikoy

Rhodes "Masks"

Cheers canozy


Happy Birthday
A kind surprise for the Birthday Man: S-Curve "S-Viraji"

25.03.2012

akıntı - tıkantı

dün gece uykumdan 1 (yazıyla: bir) saat çaldıklarında anlamıştım. sabah yüzüme vuran güneş ve susmadan mutlu mutlu öten kuşların sesleriyle gelmişti bahar, zorla evin içine giriyordu. içerde kalamazdım, bunu bilen alman insanı da zaten bugünü satışa açık pazar (verkaufsoffener sonntag) ilan etmiş, aklınca herkesi sokağa dökmeyi planlıyordu, hakkını teslim ediyorum başarılı oldu.
ben ise yine bir haftasonun gününe uyanmaya çalışıyordum. o malum haftasonu tadı değildi bu sefer ağzımdaki, onu önceki sabah yeterince hissetmiştim, bu sefer boğazımda yanma ve burnumda akıntıyla uyandım, yani bahar geldi ben hastalandım. yatakta döndüm, bu esnada sihirli bir el televizyonda formula bir yarışını açmış, deliler gibi yağmur yağıyordu. kim açtı? acaba diye düşünürken seslendim, "ilaçlarımı getirin, hasta oldum." karşılık yine benden geldi: "kalk kendin al!". bu arada raikkonen en hızlı turu atmıştı, hoşgeldin iceman!
bakmayın böyle yazdığıma aslında ben de mutlu oldum havanın geç kararmasına. güneşin parlamasına falan. hatta şimdi dışarı çıkıyorum parklara bahçelere yatmaya ama bi de şu musluk tıkanmasıydı be...

18.03.2012

bir alıntı


"Ardımda, kentin içinde, geniş ve dümdüz yollarda, lambaların soğuk aydınlığında, yaman bir toplumsal çelişki can çekişiyordu, pazar gününün bitişiydi bu."

- Jean-Paul Sartre - Bulantı

15.03.2012

After Five 5 Çayı

Giderken, sıcak gelip tam da yanağıma şamarı yapıştırıyordu batı istikametinde... Serbest Vuruş, Free Kick denilmişti. Hemen başlığa bakıp da erotizm dolu çağrışımlara gark olmayalım, şeklinde başlayan; Italyan Materazzi gibi omuzlayan, ama ayakta kalırsa ölmüş de tabutta yatar gibi durarak arada ıı-ııhhhıldayan teyze modeli(Bkz. Metrobüs Koltuk Kapma Taaruz Modellemeleri) yazımızı oldukça beğenmişti, ancak alkol sonrası "Abarttım mı acaba"ya kurban gittiği ve Değerli Ortak'tan sonra yazmamın giderek zorlaştığını duyumsayarak beğenmediğim için silmiştim. 
Uzun cümleler kuruyordum. Oysa batıya giden otobüste yanağaıma şamarı yapıştıran güneş ve saz heyeti arkadaşları ısı, nem, ter ile gelen yetersiz klima sendromu sayesinde midem bulanmaya başlamıştı ki, mide ile ilgili sorunlardan standart bir insan evladı olarak hazzetmezdim; leş gibi perdeyi biraz olsun çekerek saklanmaya çalıştım. Sadece güneşten değil, aynı zamanda tam dalmışken sağ omuzumu savurmaya yakın eda ile dürten ve "Goooonya(Kolonya demek istiyor) isdoo mu" seslerini böğürerek çıkaran, hatta bu hayatta sadece çeşitli sesler yardımı ile anlaşma metodunda sabit bir istikrar gösteren ayıoğluayı kılıklı muavinden de...

Düşündüm ki o an; Bodrum'da, Marmaris'te eğlenmeye gelen yabancı fıstıklar, bunlar gibilerden tabii hoşlanır; ilkçağ insanı(insan?!) gibi, böğürüyor, hoşuna gitmeyen birşey olursa cinsiyet/yaş/içinde bulunulan durum vb ayırdetmeden döverek anlaşıyor, vahşi ve vandal yani aslında ama arada ich liebe dich, ay lav yu, I love you, Jö Tem filan gibi cümlecikler kurabiliyor, elbette bolca ve bıkmadan sevişiyor, herhalde iklimden veya at-eşek-köpekten filan sonra delirmiş gibi oluyordur o yüzden hareket eden herşey ile tatmin olmaya çalışması diye düşünüyordum, neyse hem otantik, hem ilkçağ modelinden bolca esintisi var ve hem de 20.yy pop kültürüne ait romantizm kırpıntıları var; ayakkabıdan şarap-şampanya içmek, gül-peçete-kağıt vb eline ne geçirirse baştan aşağı dökmek, arada dövüşmek ve kıt'a Avrupa'sında pek de rastlanamayacak sesler ile iletişim kurmak... İçim geçmiş ekrana bakarken...

"Hadi canım, yatağına geç; sandalyede de uyunmazki" dedi. Önümdeki ekranda yine bir canozy nefaseti açık duruyor, sade bir şekilde buz biramdan bir yudum daha aldım; "Yok bebeğim, ben daha yatmıyorum, bu adam o kadar güzel yazıyor ki; ondan sonra yazmak daha bir zor, siteye yakışanı düşünüyorum"...

Sıhhatine canozy, Sıhhatinize Aachen Muhendislik Taifesi... diye içimden geçirdim ki; muavin dürttü bu kez. Meğer rüya içinde rüyaymış; "Geldihhh senin oraya, inn!" diye böğürdü, hayranlık duydum gerçekten o an bu varlığa, yok ayıoğluayıya değil, hayatın renklerine; gecenin siyahına, altın sarısı biraya, kor sigaranın kırmızısına. Bir de motor gürültüsü var ki, şu üçlü başta geliyor diye içimden geçirdim: 5.30i, 159, WRX-ti.

Bitmek nedir bilmeyen Kadıköy'ün iyot dolu, ksımen lodos ya da poyrazlı havasıydı bizi kendimizden geçiren; Kadıköy'ün ruhuna hastaydık olum ruhuna!...
Lovely Cheers From Selamicesme.

Advisible hot tunes: ALBUM The Doors Remix "2009";ALBUM Best Of Bossa Nova "2009";
HIT THE HOT: Shakedown AT NIGHT (Chab Deep Mix); Dance the HIT: Ralf GUM feat. Diamondancer - All This Love For You (Ralf GUM 2011 Remix or Rocco Spoken mix);  Blue Six PURE (Sunset Chill Mix); Ralph Myerz & The Jack Herren Band - A Special EP Nikita (Retake);
Rave the nightrance: Gofman&Tsukerman ONE WAY BACK ; Gofman&Tsukerman ETHNICA Ext. mix.
 Always prefer 720p HD  quality for a better soundjoying. And @the end of weekend, oftenly understood as the sleepy moments of early Sunday seconds; please try to put this on the tape: Roger Hodgson LONDON (320 kbp/s version) or THE LOGICAL SONG. G'nite, have a party if possible...


Plus a bonus: Movie: Smoke.
Let this article be on your ear-ring;      
Besides we do not give any links other than well-kown sites as Youtube, nor a downloadable file;
it should be a necessity to announce the must know information is as follows: *** DISCLAIMER *** We do not own any of the content of the particular music(al) files and definitely we do not make profit from them... We hereby announce that they(Songs, musical themes) may be promototed for Free, the particular songs via our "future" radio programmes on the web-which also is known as the internet worldwide, so in this case the specific label is of different oppinions; please contact us (Esp. Be in touch with Deep&Turquoise Photography, bybellek@gmail.com for a situation that is thought to be a problem; and definetly we will delete the upload(s), if any occurs. Regards. But also, please note that; ~FAIR USE~ Copyright Disclaimer Under Section 107 of the Copyright Act 1976, allowance is made for "fair use" for purposes such as criticism, comment, news reporting, teaching, scholarship, and research. Fair use is a use permitted by copyright statute that might otherwise be infringing. Non-profit, educational or personal use tips the balance in favor of fair use.
Queen and King Regards,

14.03.2012

Advice Selection Seckin Tavsiye

www.magsarchive.com Onlarca dergi, onlarca sayi; takip ettigim birkac dergiye buradan fotograf anlaminda goz atiyorum, ona gore karar verip aliyorum. Tens of magazines and the photos they have, being refreshed almost everyday...

10.03.2012

haftasonunun tadı

bir haftasonuna uyanmanın tadı vardır. burda bahsedeceğim tat, güneşli bir sabah vakti burnuna kızarmış ekmeğin ve sucuklu yumurtanın karışmış kokusu ile cıvıldayan kuşların seslerinin midende ve beyninde yaptığı açlıktan doğan nanemsi tat değil. benim bahsettiğim tat bildiğimiz yanık, ekşi, acı ve dolgun alkol tadıdır. çünkü bir önceki akşam ucuz ve salaş bir barda "hadi, hadi bir tekila daha döndürelim, yarın iş yok güç yok, derse de bi saat geç başlarsın be!" gazına gelmiş, böyle böyle de yine sonunu bilmediğin (ve hatırlamayacağın) bir hikaye yazmışsındır. ertesi sabah işte o ekşi tat, boş cüzdan, tanımadığın bir parfüm kokusu ve pantolonunun paçalarında çamur lekeleriyle yatağında başka birinin yatağında uyuyormuş gibi uyanırsın. miden kazınır, yüzün gözün akar. o günün geri kalanında ya çok şey yersin, ya da bir-iki lokma ile bütün günü geçirirsin.
biz aachen'lı mühendislik öğrencileri[1] bu konunun üzerine yaptığımız toplantılar ve saha çalışmaları yardımıyla kendi çözümümüzü üretmeyi başardık ve bunu bu haftaki ferahlatıcı karalama aracılığıyla yayınlamak istiyoruz. aslında çok önceden beri bilinen, atalarımızdan bize miras kalan bir çözümün farklı bir kullanımını anlatacağım, yani yeni bir teorik yaklaşımdan çok, pratik bir kontrol metodunu sergilemek istiyorum. (şu tez hayatımdan çıksa da ben de kendime gelebilsem)
efendim, çözümümüzün adı: işkembe çorbası[2]. "o gurbet ellerde işkembe çorbasını nasıl buldun da içtin a kerata" dediğinizi duyar gibi oluyorum ama sizi uyarmak isterim azınlık nüfusunun yüzde doksanının türk ve balkan kökenli olduğu bir ülkede işkembe çorbası bulmak çok kolay bir iş. hem evropa birliği sakatatı yasaklıyor diye bir şey de yok, sağlıklı koşullarda üretilen işkembeye izin varmış. bu işi de bir amcam yapıyormuş[3], o işkembeci amcaya girişimci ruhundan dolayı teşekkür edip yazıma devam ediyorum.
gece boyunca alkole, müziğe ve sigara dumanına bulanmış bünye kendini salıyor ve huysuzlanmaya başlıyor. özellikle mide dediğimiz sinsi organ, gün boyu her şeyi kabul edip doğru anı bekleyip anında isyan edebiliyor ve bu isyanın sonunda hoş olmayan görüntüler çıkabiliyor ortaya. ama işte o isyankar ruhlu midenin ilacı işkembe çorbası. bol sarımsaklı işkembe çorbasını yiyen mide teslim oluyor, pes ediyor. ne kadar içilirse içilsin işkembe çorbası deliksiz bir uyku sağlıyor. ancak dikkat edilmesi gereken husus işkembe çorbasını içtikten sonra eğlenceye devam edilmemesi ve direk evin yolunun tutulmasıdır. çünkü alkolle karışan sarımsak etrafta insanların girmek istemeyeceği bir çember oluşmasına sebep oluyor.
işte bu noktada başında dile getirdiğimiz soruna geri dönüyoruz. işkembe içince de sabah sarımsak kokusu içinde değil sanki sarımsakla güzel bir gece geçirmiş gibi uyanıyorsunuz. mide çoktan pes ettiği için ondan bir ses gelmiyor, ancak bu sefer insanın ağzını yakası geliyor. diş fırçalamak çare etmez, onun çözümü de yine atalarımızdan bize kalan bir tutam karanfil[4]. sabah atılan karanfil öğlene doğru sarımsağın etkisini yeniyor ve güne başlanmasını sağlıyor.
e günün geri kalanında ne yapacağına da sen karar ver. eğer cumartesiyse akşam yeniden alkole düşebilirsin, eğer pazarsa akşama doğru içini bir hüzün saracağı için zaten pek bir şey yapmayacaksındır.

kaynakça:
[1]: dora, ben falan
[3]: side kebap'tan murat abi

ek:
sabahki alkol tadına ve akşamdan kalmalığa çözüm olarak bir şişe birayı da sunanlar var, ancak akşamdan kalmalık tam olarak yazımızın konusu olmadığından onu başka ferahlatıcı karalamaya bırakıyorum.

Hafta Tatili Weekends

7 gunde; 5'e 2'yi tasarlayan zihniyetin zoru neydi, bunu 11 yaşımdan beri merak ederim.
What was the main purpose of making the weekends only for two days a week, despite working for a 5?

Yukarıdan From Above The Sky


Advicing, Kesinlike Tavsiye: Vintage Cafe (Album 5CDs). Kulaklarin senlensin.   
Let the beat fun your ears!

 * # *
BELLA CAFE, Deep&Turquoise Photography, www.studiobellek.comwww.loungebellek.com, lounge-in.blogspot.com 
(An Ultimate Lifestyle) are trade marks of  bybellek

Regards and Regrets for co-operation and shiny ideas Dear mr canozy
Sen olmasan burasi yoktu! 



9.03.2012

Shortcut Kisayol

Bilgisayarda oldugu gibi hayatin icinde de zor durumlar icin kisayol tusu olsaydi, bunun da karaborsasi olur muydu? Like computers' having shortcut tools, what if the life have had and I wonder if would it be made illegally and be scalped? 

8.03.2012

Beauty The Turquoise

Zaman gecerken farkedilmeyen his nedir? What is or whih feeling is "can not" be felt whilst time's running? Does it the time's itself running out? Zamanin gectigi mi? Or just being healthy but at the same time not being felt, or not to remember being healthy? Yoksa makinalara baglanmadan yasamanin tatliligini anlamamak mi? Or just the enjoyable feeling of being without machine-helped living? Belki de dusunmeden gulebilmenin verdigi rahatlik?... Or may be just the relaxing mood of no thinking of anytihng and laugh at life... Ya da Cumartesi aksami ne icsem, nasil kudursam veya nerede Chill Outlasam diye plan yapmanin verdigi zevk? Veya sonu gelmez sorular? Or may be the girls of Sat'evening and how shall be drunken on the night of Saturday? Well, or just the endless questions may be?Genelde soru kilit acar, bazen de sessizlik...A question usually unlocks a door, and sometimes just the silence is a(n) (un)lock(ing)-profession.
In the memory of Gary Moore; Feb. 6th 2012, Gary Moore'u anamadik, bu sayfa yayinda degildi. 
Bugun vefat edenler: Died today:
Thomas Beecham Founder/Conductor/Kurucu/Şef, London and Royal Philharmonics
Max Miedinger Typographer/Designed the Helvetica typeface/Tipograf Ustadi/Helvetica'yi dizayn etmis,
Mike Starr Bassist for Alice In Chains / Bas gitarci Alice in Chains
Ferdinand von Zeppelin Builder of rigid airships / Kim oldugunu yazmama gerek var mi?
***
 


Metrobus Notlari Notes Of Ennio and Maria

Birbirini tanimayan insanlarin istege bagli ve istemdisi yakinlik yasadiklari iki mekan; "parti" ve "metrobus"tur... The people which don't know each other may have sex-likely figures, in one stage with self emotions, and on the other because of an awful crowdness; one is a party and on the other hand is being in a public transport(bus).

*** 

4.03.2012

zürih'li haftasonu

otobüsün titreyen buzlu camına kafamı dayamış yolda şeritleri saymaktayken (ki sağ tarafta oturduğum için bu sayı yol boyunca 1 (yazıyla: bir) idi) bir haftasonuna daha girmiş olduğumuzu fark ettim. midemde kusursuz bir baskı, geçen haftaki yazıya göz kırparcasına tuvalette roman bitirmeme sebep olacak sıklıklara sebep oluyordu. zürih şehrinin güneşli artı onbeş derecelik göl kenarı ikliminden almanya'nın sisli otobanına dönmüştüm. ağzımda dün geceden kalma bira tadı, (ilaç niyetine içilmiştir, malt değil tatsız bir pilsenerdir.) sağımda solumda uyuyan insanlar ve dümdüz otobanda nasıl becerdiğini bilmediğim takırtılı tukurtulu bi otobüs.
şehirlerarası otobüs yolculuklarını severim. ama burda o sevdadan bahsetmek istemiyorum. en azından şimdilik. durduğumuz mola yerlerinin (ki almanya'da tuvaletler standart olarak temiz) insanlarına takıldım. ne garip bir hayattır. ama o esnada almanya'dakileri değil de türkiye'deki mola yerlerini düşündüm. senin geçip giderken uğradığın onbeş dakikada yengen tost, ayran ve domates çorbası içtiğin yerlerdeki insanları. yolların değişmez parçaları ama yola hiçbir zaman ait değiller. sonra otobüs şoförlerinin de böyle olduğunu düşündüm. bi önceki yazıdaki fotoğrafın çekildiği yıllardaki hayalim aklıma geldi. otobüs şöförü olmak isterdim, beyaz kısa kollu gömleğim lacivert kravatımla yakışırdı bana o meslek. bi de güneş gözlüğü şart tabi. perona yaklaşırken havamdan geçilmezdi.

***

gel gelelim zürih şehrine. boğazlar'a, akan sulara hasret kalmış istanbullu insanlara her nehir gördüğünde aynı his geliyor. "vaaay, ne güzelmiş!" zürih'te o nehir bir de göle bağlanıyor, tadında da yenmiyor gerçekten. şehir müze gibi gezildiğinde güzel kareler veriyor, yakışıklı bi şehir. ancak oturup da bir yemek yiyeyim dediğinizde "öhööm, şey aslında o kadar da aç değilmişiz" yaklaşımlarına neden oluyor. dünya'nın en pahalı şehriymiş efendim kendisi, o da bu lafı korumak için elinden geleni yapıyor. bahnhofstraße'de yürürken sağınızda solunuzda lüküs markalar, sokaklarda rolls royce'lar, maybachlar, takım elbiseli insanlar, güler yüzlü isviçreliler.
üniversitesi ile de meşhur: ETH. şehrin tepesinde bütün şehri gören ve bütün şehre gerginlik veren bir ana binaya sahip. avrupa'nın en önemli teknik üniversitelerinden biri. biz de gittik üniversite öğrencileriyle takıldık, kaynaştık. gece öğrenci birliklerinin kuruluşunun yüzellinci yıldönümüymüş, elimizde meşalelerle yürüdük. hayatımıdaki önemli eksikliklerden birinin de bu olduğunu anladım. elinde meşale taşımak nasıl bir mutluluk veriyormuş insana, bir yerlere fırlatmamak, bir yerleri tutuşturmamak, taşkınlık çıkarmamak için zor tuttum kendimi. bu sayfanın diğer yazarına saygızılık etmeden bir fotoğraf eklemek isterim o geceden. zaten bu yazıyı böyle kuru kuru bıraksam o da bana kızacaktır o kadar gittin bi fotoğraf çekmedin mi diyerekten.


diğer fotoğraf ise şehrin belediye binasının kenarından çekilmiştir. nehrin üzerine konmuş bir belediye binası ve ilerde göle kavuşan zürih şehri.

zürih'e gidin, görmek şart. ama cebinizde paranızla veya sandöviçlerinizle gidin.
***
son olarak gecenin bir yarısı, parti mekanının yarı içilmiş biralar unutulmuş tuvaletinde pisuvarda iş görürken, ya yaptıklarımdan utanarak ya da halime kızarak can yücel'in şu şiirine yaptığım göndermeyi yanımdaki alman suratlı herifin yüzüne söyledim: "ne kadar pisuvara tükürürsek o kadar iyi!"
adam dönüp "was?" dedi. ben de "schöne party, weiterfeiern!" diye bağırdım, aynı tonda olmasına dikkat ederek.

Bir nev'i happy birthday

Intaş'ta oynanan futbol dolu yıllara gönderme yaparak, zamansız bir kutlama mesajı: 
Gülümse Glimpse, Ve ardından Palamutkedi:

Renk ve Istanbul

90'ların başındaki günümüzdekine göre çok daha amatör ruhla oynanan, dişini tırnağına takarak oynayanların olduğu futbolu özleyenlere...