7.08.2012

Ne zamandir... Been a while...

Yazamadim, couldn't post a'thing. Telafi edecegim. Will be back soon in a couple of days max

13.07.2012

onüçüncü cuma, friday the thirteenth

ne kadar inanırsınız veya ne kadar korkarsınız bilmem ama bugün onüçüncü cuma. yani ayın onüçüncü gününün cumaya denk gelmiş olması. ama cuma günleri en çok da onüçüne denk gelirmiş zaten. yunan takvimine göre dörtyüz yıllık devirlerde altıyüzseksensekiz tane cuma günü varmış. onüç burda saymaktan üşendiğim çeşitli nedenlerden dolayı uğursuz ilan edilmiş zaten, bir de italyan inanışına göre cuma günleri uğursuzmuş. ikisi de birleşince duble (double) uğursuz olmuş, üstünü de çikolata kaplamışlar isim de koymuşlar: friggatriskaidekaphobia.
kabul etmiyorum. her cuma günü kazanılmış bir zafermiş biz çalışanlar ve öğrenciler için! öyle uğursuz, tatsız diyerek korkular yaratarak zaferimizi elimizden alamazsınız! biz şimdi bunları geçip haftasonunun tadını çıkarmaya bakalım, haksız mıyım? are you ready?
haydi başlatalım haftasonunu!
let's go
los geht's! 

1.07.2012

tavsiye: kibrit kutusu cafe

bir sıcak istanbul haftasonunda istanbul'dan uzakta da olsam size istanbul'da yapılacak bir şeyler tavsiyesi verebilirim sanırım. kadıköy'ün en şirin en güzel sokağı ali suavi sokak'ta (nam-ı diğer sanatkarlar sokağı) adı gibi şirin bir mekan: kibrit kutusu! daha önce de bahsettiğim gibi bir haftasonuna başlamanın en güzel yanı kahvaltı. eğer diyorsanız ki "ya dün akşam ben ne içmişim, bi an önce temiz hava alayım öyle sucukla yumurtayla da uğraşmayayım", hadi atlayın bir vasıtaya (araba, dolmuş, taksi, vapur, metrobüs!!, otobüs...) gidin kadıköy'e. edin şöyle geniş bir hafif bir ege kahvaltısı veya doyurucu bir doğu anadolu kahvaltısı. üstüne de artık alışveriş mi yaparsınız, sinemaya mı gidersiniz (klimalı sinemalar güzel olabilir sıcakta) onu bilemem. ama eve dönmeden bir daha aynı mekanda şöyle mideyi şenlendirecek bir çizkek veya mekanın spesyali (nasıl yazılıyorusa kaymakçina yiyebilirsiniz. sonrasında da haftasonunu mideyi mutlu ederek kapatma şansınız olur. ha illa ben kahvaltıyla doymadım üzerinde bir de öğle yemeği yiyeyim diyorsanız, o da var, onu da yersiniz. mantı yiyin, köfte-makarna yiyin. ben fırsatım olduğunda gittim, gördüm, beğendim. sıcak ve güleryüzlü çalışanları da gitmek için başka bir sebep.
ama şimdi sıkı durun! daha önceki bir yazımda bahsettiğim bir konuyu bu mekanda da gözlemlemek mümkün. arkadaş adamlar tuvalete kütüphane yapmışlar ya! ee.. pardon heyecanıma yenik düştüm, yazının özünden koptum. neyse öyle bir mekan ki tuvelette bile hoşça vakit geçirmek mümkün, ama çok kalmayın mekanın tek tuvaleti var diğer insanları düşünün.
neyse vakit bulursanız uğrayın, böylelikle demek istediklerimi canlı canlı yaşama fırsatı bulacaksınız, bana hak veriyorsanız eğer sanatçılar sokağından bana bi bileklik falan bişey alın yahu, hah hahİ neyse bu da böyle serbest bir yazı oldu, uzun süredir bu satırlara hasret kalmıştınız ben de bir tavsiyeyle geri döneyim dedim. bir sonraki haftaya kadar görüşmek üzere.
ha bir de benim anlattıklarımdan tatmin olmayıp dahasını öğrenmek ve yerini detaylı görmek istiyorsanız mekana bir de internet sitesi yapmışlar. buyrun bir de burdan yakın:

sevgiyle kalın, haftasonlarının tadını çıkarın!

2.06.2012

Spring Summer












ASKIN KiMYASI, The Chemistry Of Love

Spring has come to town, whilst the drivers are in anger as usual. The woman besides me turned and said, Is that you? ...

Silence, like in the lyrics of Tea Party... Just silence... Was that me, or whom? The humidity is already overloaded, so the scent of non-bathed human in the bus; like an overdose of nose-killing therapy; the bus which we used to be got-in. I said 'Yes, hmm; probably it's me'. The only one whose got hazel green eyes, the only one who does not care about the ones around but only looking towards the sea, on the bridge, we were lucky. Whom barely think about it, but passing on a bridge from Europe to Asia, as a usual daily routine; above the sea app. 65 meters and see/watch the Bosphorus everyday, we were a bit lucky... Ah Istanbul, I; with the years going by, can now hardly understand our Komsi_The Greek how sad they should be...

Havalar isindikca, bahar ve sonbahar'da sirasiyla erotizmsel, depresyonel duygularin cosmasinin temel nedeni icilen alkol degildir. Aslinda yaz mevsiminden cok daha buyuk sarsintidadir vucut, hormonlar. Sicagin etkisi ile fena; gibi hisseden insanin esas hormonal aktivitesi Bahar'da tepe noktasina gelmistir; sonbahar'da ise inmektedir. Yani bahar aylari, insanin kendi kendisiyle, arkadas_ekibiyle, ciceklerle, isiyle daha bir sevisgen oldugu donemdir...

Listen; Ralf Gum feat Diamondancer, Vintage Cafe, Ennio Morricone, Avicii, ASOT by AVBuuren, -the master, Hird, Air, Ufo, Ralph Myerz&The Jack Herren Band, Frank Benett, Michael Buble, Gurhan (nefes, between us, bakarsin, 3'u de muhtesem'''!!!***), Club Des Belugas (Hip hip chin chin; Martini Mood Vol.3, Smooth Return Mix), Bonney M, Berk&The Virtual Band, Tosca, Ramaustra, Llorca, Shantel, MoHorizons, Nouvelle Vague, SHAKEDOWN_AT NİGHT CHAB DEEP MIX; Karen Ramirez, Megadet-symphony of destruction REGGEA VERSIONE;Solomun_hypnotize - feurvogel(?)...

20.05.2012

bahar çarpması

haftasonu dört (4) gün olunca ilk iki (2) gün cumartesi, sonraki iki (2) gün pazar oluyor. dört (4) gün miskinlik yapılıyor! bu bahar iyi olmadı. haftasonu bitti, yağmur başladı!
sürprizlerle dolu bir haftaya merhaba!

6.05.2012

gece yolcuları/sarhoşları - night-express people

bütün hafta çalıştıktan, iş ve ders peşinde, meeting'den call conference'a, vorlesung'dan übung'a, selamiçeşme'den hadımköy'e (yanlışsam düzeltirsin) koşturduktan sonra takvimler haftanın beşinci ve son gününü gösterdiğinde akla çok fazla seçenek gelmez. eve ne kadar yorgun gelinirse gelinse cuma akşamları haftasonunun chill kısmı sofa kısmına ağır basar ve dışarı çıkmak ister deli insan gönlü. lakin alkol bu tarz eğlencelerin kaçınılmaz sonu olduğundan araba evde bırakılır, zaten bütün hafta çalışan pistonlara da dinlenme şansı vermek gerekir, öğrenci hayatında ise zaten böyle bir şans yoktur o yüzden küçük şehirlerde tabanlarının gücüne büyük şehirlerde de toplu taşımanın (metrobas?) büyüsüne kapılmak gerekir. o gece uzadıkça eve geri dönmek işkence olur. burda kalsam da ilk treni/otobüsü/metroyu/tramvayı beklesem diye gece uzar, alkol artar ve ertesi günkü ağrı gittikçe arttırılır. ama bunun da bir çözümü vardır. bu haftaki ferahlatıcı karalamamda büyük ve orta ölçekli şehirlerde toplu taşımanın topluma bir kıyağı olan night-express'lerden ve onların insanlarından bahsetmek istiyorum.

night-express (dt. nacht-express, tr. gece-ekspresi??, sarhoşum beni eve bırak-taşımacılığı??) gecenin "birkaç tekila shot daha döner mi?" ile "şimdi eve gitsem sabah çok geç olmadan kalkarım belki"leri arasında kalkar. genellikle cuma, cumartesi ve ertesi gün resmi tatil olan gecelerde, gece başına bir veya iki sefer düzenlerler. ilkine yetişmek tam bir irade göstergesidir. eğer geceye erken başlanmamışsa genelde o noktada "ya hacı, zaten bir tane daha var getir orda iki jägermeister!" dersin ve bakarsın geceyi delip geçen otobüsün arkasından. saatine baktığında bir sonraki bir-birbuçuk saat sonra gelecektir. kaba bir hesapla önünde en az iki biralık vakit vardır. sen o iki birayı içme yoluna girerken ilk night-express kendine özel çizilmiş, şehrin bütün bölgelerine uğramaya özen gösteren yoluna girer.

o iki bira genelde uzadıkça uzar, muhabbet keyfe gelir, yan masadan insanlar gelir ve bir bakmışın ikinci ve belki de son night-express önünden geçer ve sen arkasından kadeh kaldırırsın. ama diyelim ki bu sefer muhabbet gerginleşmiş, senin bi şekilde uykun gelmiş, barda bira bitmiş (yok artık!) ve sen o son night-express'i yakalamışsın. işte onun içinden birkaç çeşit insan profili sizlere bu hafta chill and sofa (a.k.a.: onlyatweekends) farkıyla geliyor:

şoför: night-express'in en sorumlu ve en şanssız kişidir. diğer şöforler arasında kısa çöpü çeken odur. cuma akşamı evinde ailesiyle veya arkadaşlarıyla dışarda bir yerde geçirmek yerine, onun yapamadıklarını yapanları evlerine götürmek zorundadır. olur olmaz yerlerde bağıran sarhoşlarla, gergin bakışlı insanlarla, ne yazık ki alkolün de etkisiyle yediklerini çıkartan insanların pislikleriyle ve anlamsız muhabbet açlığındaki çakırkeyiflerle uğraşmak onun işinin gereklilikleri arasındadır. ara sıra hata yapmak onun da hakkıdır. ancak diğer şoförlere göre daha şanslıdır, çünkü hata yaptığında "boşver hacı, olur öyle!, "senin canın sağolsun kaptan!" tarzı pohpohlanmalarla geçiştirilecektir ve o gece karanlığında boş sokaklarda sorunlu yolcularını hedefine taşımaya devam edecektir.

yüksek sesle konuşan sarhoşlar: kendi grupları arasında çok eğlendiklerini ve çevresindekileri de eğlendirdiklerini düşünürler, ancak diğer insanlar için sadece sinir bozucudurlar. herkes onlar bir an önce insin diye bekler. o grupta daha az bağıran, genelde susan ve yüzünde sabit gülen bir ifade ile etrafındakilere uyum sağlamaya çalışan her zaman en tehlikelisidir, çünkü onun kusma hakkı her zaman saklıdır. bu kişiler ertesi gün bu yolculuğu hatırlamayacaklarından bunlara bulaşmanın gereği yoktur, kulaklarınız tıkar devam edersiniz.

çiftler: dışarıdan izlemesi en keyifli olan gruptur. her night-express'te en az iki çift bulunmak zorundadır. erkeğin yüzündeki ne kadar sarhoş olursa olsun o "soran ifade"yi ve kadının gözlerindeki uykuyu fark etmemek imkansızdır. erkek o gece kadını evine bırakacaksa eğer belki de son bir "iyi geceler öpücüğü" peşindedir, ancak bunu belli etmemek için çabalamaktadır her ne kadar sarhoşluk buna izin vermese de. kadın ise gayet normal bir şekilde gecenin sonunda uykusu gelmiş ve başını sevdiceğinin omzuna yaslamış gözlerini kapamıştır. durakları gelince inerler ve el ele yürürler.

sakin sarhoşlar: ya çok sarhoş değillerdir ya da sarhoşluklarını göstermekten çekinirler. karizmayı çizdirmemek için sabit bir yüz ifadesiyle otururlar. etraflarında olup biteni takip etmeye ve onlara gülümseyerek, kaşlarını çatarak uyum sağlamaya çalışırlar. tabii kafasını cama yaslayıp uyuyanları da mevcuttur. o uyuyanlar genelde inecekleri durağı kaçıracaklarından onları uyandırmak ve eve gidecekleri uygun yolu söylemek yine şoförün görevidir.

sarhoş olmayanlar: şoförden sonra en şanssız olanlardır. o gece ya çok az içmişir ya da işten geç çıkmış eve dönüyordur. tek istediği bir an önce yatağına varıp derin bir uyku çekmektir. yol boyunca yapabileceği en muhtemel şey olası tehlikelerden kaçınmak (sarhoş sataşması/kusması gibi) ve çevresindeki insanları gözlemlemek olabilir. eve döndüğünde bu gözlemlerini belki bir yerlere yazacaktır. zaman onun için diğerlerine göre biraz daha yavaş geçer ama durağı geldiğinde huzurlu bir şekilde inip evine gider.

her night-express'te yukardaki beş gruptan bir insan mutlaka bulunmaktadır. bunun yanına ekleyebileceğimiz birçok insan çeşidi vardır, zaten çeşit çeşit de insan vardır. (geyiğe bağlama.) eğer başarılı bir şekilde night-express yardımıyla evinize vardıysanız, fazla bir yere takılmadan yatağınıza girin ve iyi bir uyku çekin. ertesi gün de güzel bir kahvaltıyla haftasonunun geri kalanının tadını çıkarın! bizden tavsiyesi...

1.05.2012

LetTheBeatBeYourGuide-RitmeBirakKendini

Hatirlatma: Muazzam bir gosteri, hem kulaga hem gonule hem zihne hitap eder. http://www.sensation.com/ Resmi sitesidir. http://www.youtube.com/watch?v=z-NnLhkoSSA&feature=related 2011'de HD May 5th Ukraine; May 12th Belgrade, May 19th Prague, Jun 2nd Sao Paolo, Jun 11th St Petersburg, Jul 07th and goes on...

Italya'da Como guzelce bir yerdir, gezmek guzel; ayrica bunun yaninda bahar geldi yasasin miskinlik!!!  Ancak Garda'ya da zaman olursa ugramak daha da iyi hissettirecektir; ozellikle EU'nun en buyuk birkac roller*coaster'ina binip de inice bira icmek ))... Daha uzun yaziyi haftasonu koyacagim. NOTE: SensationWhite'in "kesinlikle" kacirilmamasi gerekiyor!!!!

30.04.2012

como beni milanolarda.

ya yazacak şeyler çoktur ya da yazacak bir şey kalmamıştır, işte tam bu anda çıkılan bir yol sonrası haftasonu ile soslanmış bir gezi yazısı çok iyi gelir. bu nedenledir ki rotamızı bu sefer güneye kırmıştı kaptan, uzun bir aradan sonra gönlümün gitmek istediği yönde ve "bir yaklaşık" ülkeye: italya'ya, milano'ya.

gezi yazısı diye başladım ama ne kadarı geziden bahseder ne kadarı başka konulara dalar bilmiyorum, atıyorum tutan haber versin. haydar ergülen "eylül" adlı şiirinde şöyle diyor: "bir gecede gittimdi hazirandan eylüle", biz de ise durum tersiydi: bir gecede gittik şubat'tan mayıs'a. mevsim normallerinin altında, geldiğini belli etmeyen almanya sözde bahar'ından como gölünün kıyısı'na vuran güneşin altında bulduk kendimizi. sokakların kirliliği, insanların rahatlığı, tekneleri kıyıya paralel duruşuyla aslında çok tanıdığımız bir sahil kentiydi orası. kıyıya vuran suları tuzlu değildi belki ama meydanındaki ağacın altına oturmuş yaşlı amcalar, teyzeler oldukça tanıdıklardı. george clooney ve michael schnumacher adlı zatlar da bu şirin kasaba ve göl kenarından etkilenmiş olacaklar ki onlar da birer yazlık almışlar bu muhitten. üzücü bir detay: fotoğraf makinemin pili bittiğinden como'dan benim gördüklerimi ne yazık ki sizlerle paylaşamayacağım ama milano ile iglili birkaç fotoğraf ekleyebilirim. henüz bakmadım o fotoğraflara da...

milano ise como yanında tabii ki gerçek bir şehir. como milanoluların kaçtıkları yazlık yer havasında daha çok. bir italyan şehri kaosunu içinde barındırıyor. kısa süre içinde sadece turistik yerlerini gezebildik aslında, o yüzden beylik laflara ve beylik tespitlere fazla yer vermek istemiyorum, çünkü onların da hepsi aslında benim için kulaktan dolma. bir futbol mabedi san siro'yu uzaktan da olsa selamladık, leonardo usta'nın elini öpüp bir çayını içme fırsatımız oldu, o da bize eskizlerini gösterdi. bir de kalenin bahçesindeki çimenlere uzanıp -benim lugatımda tatil anlamına gelen- güneş altında öğlen birası içtik ki demeyin keyfimize. gezi yazısı yemek tavsiyesiz olmaz: gidin milano'da panzerotti yiyin, içi çeşitli malzemelerle dolu pişi gibi bir şey, çok pahalı da değil. yerini tarif edemem ama meydanın oralarda insanların kuyruk beklediği bir yer görüyorsanız orası işte. onun karşısında da dondurmacı var, ordan da bi dondurma yiyin şahane işte. dondurmanın bir kültür olduğunu orada farkediyorsunuz. üç topu aynı anda söylemenizi istiyor ve ona göre uygun sırayla külahın üstüne diziyor. güzel yüzlü sıcak insanların memleketi italya'dan şimdilik bu kadar bildirebiliyorum sanırım. bir dahaki italya ve diğer seferlerimde yazmak umuduyla, istanbul'daki anneme babama, bu sayfanın diğer sesi, bir görsel ustası, renklerin adamına bana birkaç haftaki tembelliğimi yüzüme vurmadığı için teşekkür ederekten baharın gelmesi sevinciyle cümleyi de bitiremeyerek selam göndermeyi borç bilirim. bahar da geldi, ben de geldim.

kaldığımız ve kandığımız yerden devam!





p.s.: sonradan baktım, çektiğim fotoğrafları pek sevmedim, buğulu, yamuk yumuk çıkmışlar, zaten şarj etmeyi unuttuğumdan kafam atmıştı çoktan. o yüzden sadece leonarda usta'nın heykelini koydum, milano'yu da onunla hatırlayalım artık.

6.04.2012

God Can See You Better - Tanri Seni Daha Kolay Gorur

En begendigim one of the most inspring ads of Porsche reklamidir. Ustu acik araba yolda giderken altta yazan motto: God Can See You Better... Daha ne denilebilir ki, Mr 911 Huzur Icinde Uyu, bu dunyadaki erkekler icin kalplerini yerinden cikarabilecek en guzel oyuncaklardan baslicasini yarattin!  




Ferdinand Alexander Porsche dead at 76

Rest In Peace Dear Master FRANKFURT — Ferdinand Alexander Porsche, creator of the Porsche 911 — with its sloping roof line, long hood and powerful rear engine — that has been a sports car-lover’s fantasy for a half century, has died at the age of 76. Porsche died Thursday in Salzburg, Austria, Porsche AG said Thursday. Taken directly from NYDailyNews

1.04.2012

bir o yandan bir bu yandan

bir yanda rakı, bir yanda viski
bir yanda zeki müren, bir yanda dj
bir yanda meze, bir yanda redbull
bir yanda tahta masa loş ışık, bir yanda renkli ışıklar yüksek ses
bir yanda simit-çay, bir yanda milchkaffee
bir yanda soda-limon, bir yanda alka seltzer
bir yanda efkar, bir yanda fun
bir yanda sofa, bir yanda chill

hepsi aynı haftasonunda, aynı yirmidört saat içerisinde.

ortak özellikleri: sabah aynı eve-dama sığamama hali, bir de hem rakıya hem de viskiye buz koyulması sanırım (tabii tercih meselesi)

27.03.2012

Color of Life - Hayatin Rengi...

Cat tired off eating Tuna, Karakoy
Sunset and the Tea-man, Kadikoy

Rhodes "Masks"

Cheers canozy


Happy Birthday
A kind surprise for the Birthday Man: S-Curve "S-Viraji"

25.03.2012

akıntı - tıkantı

dün gece uykumdan 1 (yazıyla: bir) saat çaldıklarında anlamıştım. sabah yüzüme vuran güneş ve susmadan mutlu mutlu öten kuşların sesleriyle gelmişti bahar, zorla evin içine giriyordu. içerde kalamazdım, bunu bilen alman insanı da zaten bugünü satışa açık pazar (verkaufsoffener sonntag) ilan etmiş, aklınca herkesi sokağa dökmeyi planlıyordu, hakkını teslim ediyorum başarılı oldu.
ben ise yine bir haftasonun gününe uyanmaya çalışıyordum. o malum haftasonu tadı değildi bu sefer ağzımdaki, onu önceki sabah yeterince hissetmiştim, bu sefer boğazımda yanma ve burnumda akıntıyla uyandım, yani bahar geldi ben hastalandım. yatakta döndüm, bu esnada sihirli bir el televizyonda formula bir yarışını açmış, deliler gibi yağmur yağıyordu. kim açtı? acaba diye düşünürken seslendim, "ilaçlarımı getirin, hasta oldum." karşılık yine benden geldi: "kalk kendin al!". bu arada raikkonen en hızlı turu atmıştı, hoşgeldin iceman!
bakmayın böyle yazdığıma aslında ben de mutlu oldum havanın geç kararmasına. güneşin parlamasına falan. hatta şimdi dışarı çıkıyorum parklara bahçelere yatmaya ama bi de şu musluk tıkanmasıydı be...

18.03.2012

bir alıntı


"Ardımda, kentin içinde, geniş ve dümdüz yollarda, lambaların soğuk aydınlığında, yaman bir toplumsal çelişki can çekişiyordu, pazar gününün bitişiydi bu."

- Jean-Paul Sartre - Bulantı

15.03.2012

After Five 5 Çayı

Giderken, sıcak gelip tam da yanağıma şamarı yapıştırıyordu batı istikametinde... Serbest Vuruş, Free Kick denilmişti. Hemen başlığa bakıp da erotizm dolu çağrışımlara gark olmayalım, şeklinde başlayan; Italyan Materazzi gibi omuzlayan, ama ayakta kalırsa ölmüş de tabutta yatar gibi durarak arada ıı-ııhhhıldayan teyze modeli(Bkz. Metrobüs Koltuk Kapma Taaruz Modellemeleri) yazımızı oldukça beğenmişti, ancak alkol sonrası "Abarttım mı acaba"ya kurban gittiği ve Değerli Ortak'tan sonra yazmamın giderek zorlaştığını duyumsayarak beğenmediğim için silmiştim. 
Uzun cümleler kuruyordum. Oysa batıya giden otobüste yanağaıma şamarı yapıştıran güneş ve saz heyeti arkadaşları ısı, nem, ter ile gelen yetersiz klima sendromu sayesinde midem bulanmaya başlamıştı ki, mide ile ilgili sorunlardan standart bir insan evladı olarak hazzetmezdim; leş gibi perdeyi biraz olsun çekerek saklanmaya çalıştım. Sadece güneşten değil, aynı zamanda tam dalmışken sağ omuzumu savurmaya yakın eda ile dürten ve "Goooonya(Kolonya demek istiyor) isdoo mu" seslerini böğürerek çıkaran, hatta bu hayatta sadece çeşitli sesler yardımı ile anlaşma metodunda sabit bir istikrar gösteren ayıoğluayı kılıklı muavinden de...

Düşündüm ki o an; Bodrum'da, Marmaris'te eğlenmeye gelen yabancı fıstıklar, bunlar gibilerden tabii hoşlanır; ilkçağ insanı(insan?!) gibi, böğürüyor, hoşuna gitmeyen birşey olursa cinsiyet/yaş/içinde bulunulan durum vb ayırdetmeden döverek anlaşıyor, vahşi ve vandal yani aslında ama arada ich liebe dich, ay lav yu, I love you, Jö Tem filan gibi cümlecikler kurabiliyor, elbette bolca ve bıkmadan sevişiyor, herhalde iklimden veya at-eşek-köpekten filan sonra delirmiş gibi oluyordur o yüzden hareket eden herşey ile tatmin olmaya çalışması diye düşünüyordum, neyse hem otantik, hem ilkçağ modelinden bolca esintisi var ve hem de 20.yy pop kültürüne ait romantizm kırpıntıları var; ayakkabıdan şarap-şampanya içmek, gül-peçete-kağıt vb eline ne geçirirse baştan aşağı dökmek, arada dövüşmek ve kıt'a Avrupa'sında pek de rastlanamayacak sesler ile iletişim kurmak... İçim geçmiş ekrana bakarken...

"Hadi canım, yatağına geç; sandalyede de uyunmazki" dedi. Önümdeki ekranda yine bir canozy nefaseti açık duruyor, sade bir şekilde buz biramdan bir yudum daha aldım; "Yok bebeğim, ben daha yatmıyorum, bu adam o kadar güzel yazıyor ki; ondan sonra yazmak daha bir zor, siteye yakışanı düşünüyorum"...

Sıhhatine canozy, Sıhhatinize Aachen Muhendislik Taifesi... diye içimden geçirdim ki; muavin dürttü bu kez. Meğer rüya içinde rüyaymış; "Geldihhh senin oraya, inn!" diye böğürdü, hayranlık duydum gerçekten o an bu varlığa, yok ayıoğluayıya değil, hayatın renklerine; gecenin siyahına, altın sarısı biraya, kor sigaranın kırmızısına. Bir de motor gürültüsü var ki, şu üçlü başta geliyor diye içimden geçirdim: 5.30i, 159, WRX-ti.

Bitmek nedir bilmeyen Kadıköy'ün iyot dolu, ksımen lodos ya da poyrazlı havasıydı bizi kendimizden geçiren; Kadıköy'ün ruhuna hastaydık olum ruhuna!...
Lovely Cheers From Selamicesme.

Advisible hot tunes: ALBUM The Doors Remix "2009";ALBUM Best Of Bossa Nova "2009";
HIT THE HOT: Shakedown AT NIGHT (Chab Deep Mix); Dance the HIT: Ralf GUM feat. Diamondancer - All This Love For You (Ralf GUM 2011 Remix or Rocco Spoken mix);  Blue Six PURE (Sunset Chill Mix); Ralph Myerz & The Jack Herren Band - A Special EP Nikita (Retake);
Rave the nightrance: Gofman&Tsukerman ONE WAY BACK ; Gofman&Tsukerman ETHNICA Ext. mix.
 Always prefer 720p HD  quality for a better soundjoying. And @the end of weekend, oftenly understood as the sleepy moments of early Sunday seconds; please try to put this on the tape: Roger Hodgson LONDON (320 kbp/s version) or THE LOGICAL SONG. G'nite, have a party if possible...


Plus a bonus: Movie: Smoke.
Let this article be on your ear-ring;      
Besides we do not give any links other than well-kown sites as Youtube, nor a downloadable file;
it should be a necessity to announce the must know information is as follows: *** DISCLAIMER *** We do not own any of the content of the particular music(al) files and definitely we do not make profit from them... We hereby announce that they(Songs, musical themes) may be promototed for Free, the particular songs via our "future" radio programmes on the web-which also is known as the internet worldwide, so in this case the specific label is of different oppinions; please contact us (Esp. Be in touch with Deep&Turquoise Photography, bybellek@gmail.com for a situation that is thought to be a problem; and definetly we will delete the upload(s), if any occurs. Regards. But also, please note that; ~FAIR USE~ Copyright Disclaimer Under Section 107 of the Copyright Act 1976, allowance is made for "fair use" for purposes such as criticism, comment, news reporting, teaching, scholarship, and research. Fair use is a use permitted by copyright statute that might otherwise be infringing. Non-profit, educational or personal use tips the balance in favor of fair use.
Queen and King Regards,

14.03.2012

Advice Selection Seckin Tavsiye

www.magsarchive.com Onlarca dergi, onlarca sayi; takip ettigim birkac dergiye buradan fotograf anlaminda goz atiyorum, ona gore karar verip aliyorum. Tens of magazines and the photos they have, being refreshed almost everyday...

10.03.2012

haftasonunun tadı

bir haftasonuna uyanmanın tadı vardır. burda bahsedeceğim tat, güneşli bir sabah vakti burnuna kızarmış ekmeğin ve sucuklu yumurtanın karışmış kokusu ile cıvıldayan kuşların seslerinin midende ve beyninde yaptığı açlıktan doğan nanemsi tat değil. benim bahsettiğim tat bildiğimiz yanık, ekşi, acı ve dolgun alkol tadıdır. çünkü bir önceki akşam ucuz ve salaş bir barda "hadi, hadi bir tekila daha döndürelim, yarın iş yok güç yok, derse de bi saat geç başlarsın be!" gazına gelmiş, böyle böyle de yine sonunu bilmediğin (ve hatırlamayacağın) bir hikaye yazmışsındır. ertesi sabah işte o ekşi tat, boş cüzdan, tanımadığın bir parfüm kokusu ve pantolonunun paçalarında çamur lekeleriyle yatağında başka birinin yatağında uyuyormuş gibi uyanırsın. miden kazınır, yüzün gözün akar. o günün geri kalanında ya çok şey yersin, ya da bir-iki lokma ile bütün günü geçirirsin.
biz aachen'lı mühendislik öğrencileri[1] bu konunun üzerine yaptığımız toplantılar ve saha çalışmaları yardımıyla kendi çözümümüzü üretmeyi başardık ve bunu bu haftaki ferahlatıcı karalama aracılığıyla yayınlamak istiyoruz. aslında çok önceden beri bilinen, atalarımızdan bize miras kalan bir çözümün farklı bir kullanımını anlatacağım, yani yeni bir teorik yaklaşımdan çok, pratik bir kontrol metodunu sergilemek istiyorum. (şu tez hayatımdan çıksa da ben de kendime gelebilsem)
efendim, çözümümüzün adı: işkembe çorbası[2]. "o gurbet ellerde işkembe çorbasını nasıl buldun da içtin a kerata" dediğinizi duyar gibi oluyorum ama sizi uyarmak isterim azınlık nüfusunun yüzde doksanının türk ve balkan kökenli olduğu bir ülkede işkembe çorbası bulmak çok kolay bir iş. hem evropa birliği sakatatı yasaklıyor diye bir şey de yok, sağlıklı koşullarda üretilen işkembeye izin varmış. bu işi de bir amcam yapıyormuş[3], o işkembeci amcaya girişimci ruhundan dolayı teşekkür edip yazıma devam ediyorum.
gece boyunca alkole, müziğe ve sigara dumanına bulanmış bünye kendini salıyor ve huysuzlanmaya başlıyor. özellikle mide dediğimiz sinsi organ, gün boyu her şeyi kabul edip doğru anı bekleyip anında isyan edebiliyor ve bu isyanın sonunda hoş olmayan görüntüler çıkabiliyor ortaya. ama işte o isyankar ruhlu midenin ilacı işkembe çorbası. bol sarımsaklı işkembe çorbasını yiyen mide teslim oluyor, pes ediyor. ne kadar içilirse içilsin işkembe çorbası deliksiz bir uyku sağlıyor. ancak dikkat edilmesi gereken husus işkembe çorbasını içtikten sonra eğlenceye devam edilmemesi ve direk evin yolunun tutulmasıdır. çünkü alkolle karışan sarımsak etrafta insanların girmek istemeyeceği bir çember oluşmasına sebep oluyor.
işte bu noktada başında dile getirdiğimiz soruna geri dönüyoruz. işkembe içince de sabah sarımsak kokusu içinde değil sanki sarımsakla güzel bir gece geçirmiş gibi uyanıyorsunuz. mide çoktan pes ettiği için ondan bir ses gelmiyor, ancak bu sefer insanın ağzını yakası geliyor. diş fırçalamak çare etmez, onun çözümü de yine atalarımızdan bize kalan bir tutam karanfil[4]. sabah atılan karanfil öğlene doğru sarımsağın etkisini yeniyor ve güne başlanmasını sağlıyor.
e günün geri kalanında ne yapacağına da sen karar ver. eğer cumartesiyse akşam yeniden alkole düşebilirsin, eğer pazarsa akşama doğru içini bir hüzün saracağı için zaten pek bir şey yapmayacaksındır.

kaynakça:
[1]: dora, ben falan
[3]: side kebap'tan murat abi

ek:
sabahki alkol tadına ve akşamdan kalmalığa çözüm olarak bir şişe birayı da sunanlar var, ancak akşamdan kalmalık tam olarak yazımızın konusu olmadığından onu başka ferahlatıcı karalamaya bırakıyorum.

Hafta Tatili Weekends

7 gunde; 5'e 2'yi tasarlayan zihniyetin zoru neydi, bunu 11 yaşımdan beri merak ederim.
What was the main purpose of making the weekends only for two days a week, despite working for a 5?

Yukarıdan From Above The Sky


Advicing, Kesinlike Tavsiye: Vintage Cafe (Album 5CDs). Kulaklarin senlensin.   
Let the beat fun your ears!

 * # *
BELLA CAFE, Deep&Turquoise Photography, www.studiobellek.comwww.loungebellek.com, lounge-in.blogspot.com 
(An Ultimate Lifestyle) are trade marks of  bybellek

Regards and Regrets for co-operation and shiny ideas Dear mr canozy
Sen olmasan burasi yoktu! 



9.03.2012

Shortcut Kisayol

Bilgisayarda oldugu gibi hayatin icinde de zor durumlar icin kisayol tusu olsaydi, bunun da karaborsasi olur muydu? Like computers' having shortcut tools, what if the life have had and I wonder if would it be made illegally and be scalped? 

8.03.2012

Beauty The Turquoise

Zaman gecerken farkedilmeyen his nedir? What is or whih feeling is "can not" be felt whilst time's running? Does it the time's itself running out? Zamanin gectigi mi? Or just being healthy but at the same time not being felt, or not to remember being healthy? Yoksa makinalara baglanmadan yasamanin tatliligini anlamamak mi? Or just the enjoyable feeling of being without machine-helped living? Belki de dusunmeden gulebilmenin verdigi rahatlik?... Or may be just the relaxing mood of no thinking of anytihng and laugh at life... Ya da Cumartesi aksami ne icsem, nasil kudursam veya nerede Chill Outlasam diye plan yapmanin verdigi zevk? Veya sonu gelmez sorular? Or may be the girls of Sat'evening and how shall be drunken on the night of Saturday? Well, or just the endless questions may be?Genelde soru kilit acar, bazen de sessizlik...A question usually unlocks a door, and sometimes just the silence is a(n) (un)lock(ing)-profession.
In the memory of Gary Moore; Feb. 6th 2012, Gary Moore'u anamadik, bu sayfa yayinda degildi. 
Bugun vefat edenler: Died today:
Thomas Beecham Founder/Conductor/Kurucu/Şef, London and Royal Philharmonics
Max Miedinger Typographer/Designed the Helvetica typeface/Tipograf Ustadi/Helvetica'yi dizayn etmis,
Mike Starr Bassist for Alice In Chains / Bas gitarci Alice in Chains
Ferdinand von Zeppelin Builder of rigid airships / Kim oldugunu yazmama gerek var mi?
***
 


Metrobus Notlari Notes Of Ennio and Maria

Birbirini tanimayan insanlarin istege bagli ve istemdisi yakinlik yasadiklari iki mekan; "parti" ve "metrobus"tur... The people which don't know each other may have sex-likely figures, in one stage with self emotions, and on the other because of an awful crowdness; one is a party and on the other hand is being in a public transport(bus).

*** 

4.03.2012

zürih'li haftasonu

otobüsün titreyen buzlu camına kafamı dayamış yolda şeritleri saymaktayken (ki sağ tarafta oturduğum için bu sayı yol boyunca 1 (yazıyla: bir) idi) bir haftasonuna daha girmiş olduğumuzu fark ettim. midemde kusursuz bir baskı, geçen haftaki yazıya göz kırparcasına tuvalette roman bitirmeme sebep olacak sıklıklara sebep oluyordu. zürih şehrinin güneşli artı onbeş derecelik göl kenarı ikliminden almanya'nın sisli otobanına dönmüştüm. ağzımda dün geceden kalma bira tadı, (ilaç niyetine içilmiştir, malt değil tatsız bir pilsenerdir.) sağımda solumda uyuyan insanlar ve dümdüz otobanda nasıl becerdiğini bilmediğim takırtılı tukurtulu bi otobüs.
şehirlerarası otobüs yolculuklarını severim. ama burda o sevdadan bahsetmek istemiyorum. en azından şimdilik. durduğumuz mola yerlerinin (ki almanya'da tuvaletler standart olarak temiz) insanlarına takıldım. ne garip bir hayattır. ama o esnada almanya'dakileri değil de türkiye'deki mola yerlerini düşündüm. senin geçip giderken uğradığın onbeş dakikada yengen tost, ayran ve domates çorbası içtiğin yerlerdeki insanları. yolların değişmez parçaları ama yola hiçbir zaman ait değiller. sonra otobüs şoförlerinin de böyle olduğunu düşündüm. bi önceki yazıdaki fotoğrafın çekildiği yıllardaki hayalim aklıma geldi. otobüs şöförü olmak isterdim, beyaz kısa kollu gömleğim lacivert kravatımla yakışırdı bana o meslek. bi de güneş gözlüğü şart tabi. perona yaklaşırken havamdan geçilmezdi.

***

gel gelelim zürih şehrine. boğazlar'a, akan sulara hasret kalmış istanbullu insanlara her nehir gördüğünde aynı his geliyor. "vaaay, ne güzelmiş!" zürih'te o nehir bir de göle bağlanıyor, tadında da yenmiyor gerçekten. şehir müze gibi gezildiğinde güzel kareler veriyor, yakışıklı bi şehir. ancak oturup da bir yemek yiyeyim dediğinizde "öhööm, şey aslında o kadar da aç değilmişiz" yaklaşımlarına neden oluyor. dünya'nın en pahalı şehriymiş efendim kendisi, o da bu lafı korumak için elinden geleni yapıyor. bahnhofstraße'de yürürken sağınızda solunuzda lüküs markalar, sokaklarda rolls royce'lar, maybachlar, takım elbiseli insanlar, güler yüzlü isviçreliler.
üniversitesi ile de meşhur: ETH. şehrin tepesinde bütün şehri gören ve bütün şehre gerginlik veren bir ana binaya sahip. avrupa'nın en önemli teknik üniversitelerinden biri. biz de gittik üniversite öğrencileriyle takıldık, kaynaştık. gece öğrenci birliklerinin kuruluşunun yüzellinci yıldönümüymüş, elimizde meşalelerle yürüdük. hayatımıdaki önemli eksikliklerden birinin de bu olduğunu anladım. elinde meşale taşımak nasıl bir mutluluk veriyormuş insana, bir yerlere fırlatmamak, bir yerleri tutuşturmamak, taşkınlık çıkarmamak için zor tuttum kendimi. bu sayfanın diğer yazarına saygızılık etmeden bir fotoğraf eklemek isterim o geceden. zaten bu yazıyı böyle kuru kuru bıraksam o da bana kızacaktır o kadar gittin bi fotoğraf çekmedin mi diyerekten.


diğer fotoğraf ise şehrin belediye binasının kenarından çekilmiştir. nehrin üzerine konmuş bir belediye binası ve ilerde göle kavuşan zürih şehri.

zürih'e gidin, görmek şart. ama cebinizde paranızla veya sandöviçlerinizle gidin.
***
son olarak gecenin bir yarısı, parti mekanının yarı içilmiş biralar unutulmuş tuvaletinde pisuvarda iş görürken, ya yaptıklarımdan utanarak ya da halime kızarak can yücel'in şu şiirine yaptığım göndermeyi yanımdaki alman suratlı herifin yüzüne söyledim: "ne kadar pisuvara tükürürsek o kadar iyi!"
adam dönüp "was?" dedi. ben de "schöne party, weiterfeiern!" diye bağırdım, aynı tonda olmasına dikkat ederek.

Bir nev'i happy birthday

Intaş'ta oynanan futbol dolu yıllara gönderme yaparak, zamansız bir kutlama mesajı: 
Gülümse Glimpse, Ve ardından Palamutkedi:

Renk ve Istanbul

90'ların başındaki günümüzdekine göre çok daha amatör ruhla oynanan, dişini tırnağına takarak oynayanların olduğu futbolu özleyenlere...

26.02.2012

"okuyacak bir seyler var mı?"

aslında hepimizin bildiği, hatta sıklıkla da kullandığı bir olgudan bahsedeceğim bu haftasonunun geç kalan ilk ferahlatıcı karalamasında. alman insanı her şeyde olduğu gibi -üşenmemiş- buna da bir isim takmış, güzel türkçemizde benim bildiğim bir ismi mevcut değil, ancak bugün burada biz buna bir isim koyabiliriz. almancası: klo-literatur, ingilizcesini aradım internette fakat nasıl arayacağımı tam olarak bilmediğimden tatmin edici bir sonuca ulaşamadım. türkçemizle açıklamamız gerekirse, o hani günün kendimize ayırdığımız, kişisel bakımımızı gerçekleştirdiğimiz o anlarımızda bağırsaklarımızın çalışmasını hızlandırmak amacıyla okumayı veya kurcalamayı tercih ettiğimiz kitap, gazete, dergi vesaireye verilen toptan ad.
şimdi efendim bu konuda insanların çeşitli tercihleri vardır. genel eğilim günlük gazete okumaktan yanadır. bu sayede hem güncel olaylara ve yazarların görüşlerine vakıf olunur, makul bir sürede de iş bitirilir böylelikle. çoğu zaman spor sayfasına gelinmeden de gazete kenarıya kaldırılır. yalnız kenara kaldırılan gazetenin tuvalette bırakılmaması konusunda hassas olunmalıdır, çünkü tuvaletin nemli ortamında gazete kağıdı sertleşir ve bir sonraki okuyucuya keyif vermez bir hal alır. aynı sorun karikatür dergisi okuyucuları için de geçerlidir. gülmenin veya tebessüm etmenin de bağırsak kaslarına yaptığı etki bilimadamlarınca kanıtlanmıştır. günlük gazeteden bu yardımı alamayan ancak güncel olaylardan da kopmak istemeyen arkadaşlara da haftalık mizah dergilerini tavsiye ederim.
günün bu kısmına önem veren ve tuvalette uzun vakit geçirmek isteyen arkadaşlar kendilerini hobilerine adarlar. uzun soluklu bir tercihtir ve hobi dergileri bu konuda yardımcı olur. doğa, fotoğrafçılık, müzik, sinema veya otomobil dergileri ağız tadınıza göre sunulan seçenekler arasındadır. bu dergiler genelde aylık olup ve içinde birçok yazı barındırdığından banyoda kendilerine bir yer edinirler ve bir süreliğine banyonun kalıcı eşyası olurlar. yabancı dilini geliştirmek isteyen arkadaşlar bu dergilerin yurtdışı versiyonlarına başvurmalıdırlar.
en çok bilinen ve tercih edilen bu iki seçeneğin yanı sıra roman okuyanına, öykü okuyanına ve hatta şiir okuyanına bile rastlanır. sınav dönemlerinde öğrencilerin ezber yaptığı, bilimsel çalışmaların, hatta çözülemeyen soruların bile o düşünce yoğunluğu içinde bir anlık rahatlama ve gevşeme esnasında çözüldüğü görülmüştür.
bu b.ktan yazının başında söz verdiğim ve yazıyı yazmaktayken de düşündüğüm gibi bu olguya isim koyma aşamasına geldik. ilk önerim: "banyo edebiyatı" veya "banyo yazını". ama bunun kendine özgü bir edebiyat türü olmadığından yola çıkarsak "banyo seçkisi" veya "tuvalet seçkisi" de diyebiliriz. "bağırsak gevşetici", "sifondan önce" veya tamamen serbest çağrışımın etkisinde "tuvalet kağıdı" olarak da adlandırabiliriz, ama çağrışım etkisinde fazla kalmamak şartı ile.
yukarıda toplumsal bir konuya değişik bir çerçeveden bakmaya çalıştım. eksiklerim ya da abarttıklarım olabilir. yazının finalinde bahsettiğim olguyu hiç kullanmayıp işini mümkün olduğunca hızlı bitirenlere seslenmek istiyorum: "deneyimleyin, farkı göreceksiniz!"
sağlıklı günler!

24.02.2012

Haftanın Tarifi Mixology Of The Week

Mixology is an Android Aplication.  
This is a "Shooter": Absolut Legspreader 30 ml Absolut Vodka plus 30 ml Midori. Serve in a shot glass.
Drink responsibly, Adam gibi için.

C-Color R-Renk - Slightly Kayarak - Autumn Sonbahar




Olasılık hesabının tutmaması için plan yapılan, kurgu tasarlanan şey büyük kent-mega/metropol vb- hayatı mı? Peki, pastoral heyecanın bir vanaya bağlı olduğu yer? Sualtı olabilir mi? Denebilir...


18.02.2012

ferman

Devletlü padişahımızın fermanıdır!
kim ki bundan böyle cumartesü ü pazar günlerü buraya bakmaya, buradan yazı ala, buraya yazmaya sultanahmet meydanunda atların önünde koşturula! kim ki bundan böyle tembellük ede, işi var ümüş, yorgun ümüş, görmemüş affedülmeye, cezasının kazası olmaya! cuma ü cumartesü gecelerü tiz alkol alına, mümkün üse hatırlanmaya! pazar sabahu sucuğu yumurtaya -yumurtalaru patlatmamak sureti ilen- katuk edip kahvaltu edüle!
dert tasa bu sayfalarun karasında veyahut beyazında unutula, haftasonunun rengü ala-ü şahane ola! Padişahımızın fermanıdır! bu böyle bilüne!